30 Aralık 2021 Perşembe

Hey Gidi Sevda l Mattheos Tsahouridis

 “Bu şarkıyı tüm Karadenizli kardeşlerime adıyorum. Müzik bizi her zaman birleştirir. Barış için, aşk için. Karadeniz Kemençesi her zaman kültürümüzün ‘bayrağı’ olmalıdır!” – Mattheos Tsahouridis.


Yunanistan’ın ünlü sanatçılarından kemençe virtüözü Mattheos Tsahouridis, kemençesini bayrak, dünyayı vatan, şarkısını barış güvercini yaparak Türkçe seslendirdiği Hey Gidi Sevda’yla hem sanatının hem de dünya görüşünün derin yansımasını bir kez daha ortaya koydu.

Türkiye’nin ünlü sanatçılarından Apolas Lermi’nin katkılarıyla ortaya çıkan, geleneksel Afgan eseri Hey Gidi Sevda’nın Türkçe sözleri Lale Alatlı tarafından yazıldı, video klibi ise Trabzon’da Murat Davulcu tarafından çekildi.

Kuzey Yunanistan’ın küçük kenti Veria’da doğan Mattheos Tsahouridis dokuz yaşındayken ilk kemençe derslerini, Gümüşhane’nin Dumanlı köyünde doğan dedesinden aldı. On iki yaşında ilk solo kemençe albümünü çıkardı. 1996 yılında Yunanistan Geleneksel Müzik Yarışması birincilik ödülünü aldı ve hemen arkasından Veria Metropolitliği’nin bursuyla Londra Goldsmiths Üniversitesi’nde (lisans, Etnomüzikoloji yüksek lisansı) okudu. 2007 yılında Karadeniz Kemençesi ve bu enstrümanın müzik potansiyeli üzerine dünyada ilk defa İngilizce yazılmış olan doktorasını tamamladı. 2005 yılında British Arts Foundation tarafından yılın Birleşik Krallık’ta Batılı Olmayan En İyi Enstrüman İcracısı ödülüne layık görüldü. Dünyanın çeşitli yerlerinde çok sayıda festivale katıldı. https://playlyra.com/tr/home-tr/ sitesi üzerinden kemençe dersleri veren Mattheos, Karadeniz kemençesinin yanı sıra keman, lafta, ut, buzuki, gitar, İran kemençesi, Afgan rubabı, Afgan ve Özbek kemençesi çalıyor. Sanatçı, defalarca tekrarladığı gibi “tüm ruhunu” Karadeniz kemençesine adamıştır.

Daha fazla bilgi ve iletişim ve için:

Mattheos Tsahouridis: https://playlyra.com/tr/home-tr/

https://www.youtube.com/channel/UCD6ZjYx8-uCzCHvRsfSxtFA

https://www.facebook.com/TsahouridisMatthaiosOfficial

https://www.instagram.com/tsahouridismatthaios/


Kaynak 

20 Aralık 2021 Pazartesi

SELANİK, ATİNA, MOSKOVA, STUTTGART’TA SOYKIRIM TANINSIN, YANNİS VASİLİS YAYLALI’YA ÖZGÜRLÜK SLOGANLARI 19 MAYIS 2018

 Theofanis Malkidis yazdı…

Başbakan ve dışişleri bakanı, Hitler’in öğretmeni Mustafa Kemal için çelenk hazırladıklarında ve soykırıma sessiz kaldılar. Onlar meclis ve bakanlık bürolarını ‘


danışmanlık’ ve soykırımı inkar ve zayıflatma amacı için kullandılar.
Şimdi de soykırıma ve Yannis Vasilis Yaylalı’ya sessizler.
Gazeteciler, sözde bilim adamları, sözde politikacılar, sözde insanlar… 

Güvenli işler yapmaya her bayramdan sonra başka bir koltuk için çalışmaya devam.

Gerçek şu ki, soykırımın tanınması çabaları, Hitler’in öğretmeni Mustafa Kemal’in savunucusu bu insanları sarsıyor ve korkutuyor. Anavatanımızın etini yiyen kemirgenler.
Ancak, soykırımın tanınmasıyla ilgili kutsal sorudaki zafer bizimkidir, bir ismi vardır, çünkü kemirgenler sessizken uluslararası alanda konuyu planlayan ve gündeme getiren kendi çabamızdır.


Biz alt ediciler ve inkarcıların faşizmini ne sessizleştirdik ne de korktuk. Tabii ki de korkmayacağız. Biz, yoldaşlarımızla ve iş arkadaşlarımızla ve atalarımızın ruhlarıyla büyük bir güce sahibiz.

19 Mayıs 2018’de , Selanik, Atina, Moskova, ve Stuttgart’ta  Tamer Çilingir, Mihalis Haralambidis, Türkan Balaban ve Theofanis Malkidis tarafından dillendirilen bir slogan vardı:
Pontos Helen Soykırımı Tanınsın, Yannis Vasilis Yaylayı’ya  Özgürlük!

Ünlü atletimiz Giorgos Zachariades bu talepler için koştu. Özgürlük için koştu Selanik’e, Yannis Vasilis Yaylalı, Mitroudis ve Koutlatzis’in özgürlüğü için.
24-5-2018 Perşembe günü 18:30 ile 19:30 saatleri arasında TH. Malkidis, Pavlos Kyriakidis ile Yiannis Vasilis Yialialis’in hapsedilmesi ve bugünün Türkiye’sindeki durum hakkında konuşacak.
Program PAULIOS LOGOS radyo istasyonundan (90.2 FM) veya Internet üzerinden http://live24.gr/radio/generic.jsp?sid=911 adresinden yayınlanacaktır.
Programın tekrarı önümüzdeki Pazartesi, 28-5-2018, 20.0 ile 21.00 saatleri arasında yayınlanacak.




Kaynak : MavriThalassa 

19 Aralık 2021 Pazar

ΣΥΓΚΛΟΝΙΣΤΙΚΗ ΙΣΤΟΡΙΑ | Τούρκος εθνικιστής έμαθε ότι ήταν Έλληνας και έγινε υπερασπιστής ανθρωπίνων δικαιωμάτων – Ζητά άσυλο στην Ελλάδα

 Γιάννης Βασίλης Γιαϊλαλί: Συγκλονιστική ιστορία για τον Τούρκο εθνικιστή που έμαθε ότι ήταν Έλληνας! Ο αγώνας των Κούρδων και η υπεράσπιση των ανθρωπίνων δικαιωμάτων

O υπερασπιστή των ανθρωπίνων δικαιωμάτων, Γιάννης Βασίλης Γιαϊλαλί, στην εκπομπή «Πρίσμα» που παρουσιάζει ο @Pantelis Savvidis στο δημοτικό TV100 Θεσσαλονίκης στις 15 Δεκεμβρίου 2021.

Σε ρόλο μεταφραστή ο γεωπολιτικός αναλυτής, συγγραφέας, αρθρογράφος, εκδότης και επικεφαλής του www.infognomonpolitics.gr, Σάββας Καλεντερίδης.

Συντονιστείτε στις 18:00 στο κανάλι του Σάββα Καλεντερίδη στο Youtube:


Η ιστορία

Μετά τη Γενοκτονία του Ποντιακού Ελληνισμού, ορισμένοι έλληνες του Πόντου έγιναν μουσουλμάνοι και αναγκάστηκαν να δεχτούν τουρκικά ονόματα. Συνεχίζοντας έτσι την πολυετή διαδικασία τουρκοποίησης. Ωστόσο, αυτό αρχίζει να αλλάζει…

Μια περίπτωση κατά την οποία τούρκος πολίτης διαπίστωσε ότι ήταν Ελληνας, είναι ο Γιάννης – Βασίλης Γιαϊλάλι.

Ο Γιάννης – Βασίλης Γιαϊλάλι (Ibrahim Yaylalı) γεννήθηκε το 1974 στον οικισμό Γιαϊλά του χωριού Ασάρ της Μπάφρας, στον νομό της Σαμψούντας.

Είναι πρώην τούρκος ριζοσπαστικός εθνικιστής, ο οποίος ήταν περήφανος για την εχθρότητά του προς τους Κούρδους και τους άλλους αυτόχθονες λαούς της Μικράς Ασίας.

Τον Απρίλιο του 1994 παρουσιάστηκε στον τουρκικό στρατό και κατατάχτηκε στις τουρκικές ειδικές δυνάμεις, όπου εκπαιδεύτηκε ως ελεύθερος σκοπευτής.

Τον Σεπτέμβριο του ίδιου έτους στάλθηκε στο Κουρδιστάν, όπου σε μάχη τραυματίστηκε και έπεσε αιχμάλωτος στα χέρια Κούρδων. Απελευθερώθηκε αφού κρατήθηκε για 2 χρόνια και 8 μήνες.

Ο Γιαϊλάλι, ο οποίος γαλουχήθηκε από την τουρκο-ισλαμική ρατσιστική ιδεολογία στην οικογένεια, το σχολείο και τον στρατό, υπέστη μεγάλη μεταμόρφωση κατά τη διάρκεια της αιχμαλωσίας του…

Κατά την αιχμαλωσία του από τους Κούρδους, ήρθε σε επαφή με την ιδεολογία του ηγέτη – υπόδειγμα του κουρδικού λαού, Αμπντουλάχ Οτσαλάν. Επιπλέον, έμαθε από την επιστολή που το κράτος έστειλε στον πατέρα του, ότι ήταν Ελληνας

Επιπρόσθετα, δημοσιογράφοι οι οποίοι είχαν έρθει σε επαφή με την οικογένειά του, αποκάλυψαν ότι ο παππούς του ήταν Ελληνας και λεγόταν Κωνσταντίνος και η γιαγιά του Παρασκευή. Από τον συνοικισμό Γιαϊλά του χωριού Ασάρ.

Σταθμός στη ζωή του ήταν η μέρα που ανακάλυψε την ελληνική του καταγωγή. Οταν αφέθηκε ελεύθερος αποφάσισε να αλλάξει το όνομά του από Ιμπραήμ σε Γιάννης – Βασίλης.

Στη συνέχεια επιδόθηκε σε αγώνα για την ειρήνη, με διαδηλώσεις ενάντια στον πόλεμο στο Κουρδιστάν. Τότε συνελήφθη και έμεινε πάνω από τρεις μήνες έγκλειστος σε στρατιωτικές φυλακές της Τουρκίας

Συνελήφθη εκ νέου τον Απρίλιο του 2017 και φυλακίστηκε για ακόμα μία φορά, για δηλώσεις του ενάντια στην πολιτική του Ερντογάν καθώς πρωτοστατούσε με τη σύντροφό του, Μεράλ Γκεϊλανί, σε εκδηλώσεις κατά του τουρκικού κράτους.

Τον Ιούλιο του 2018 αφέθηκε ελεύθερος μέχρι την εκδίκαση της υπόθεσής του, που ήταν προγραμματισμένη για τις 3 Δεκεμβρίου 2018, αλλά ζήτησε και πήρε αναβολή μέχρι τον Φεβρουάριο του 2019.

Ετσι, για να μην οδηγηθεί ξανά στις φυλακές, ο Γιάννης Βασίλης Γιαϊλάλι πήρε την απόφαση να φύγει κρυφά από την Τουρκία και να έρθει στην Ελλάδα. Είχε προσπαθήσει και στο παρελθόν να έρθει νόμιμα, αλλά δεν του δόθηκε βίζα

Το 2019 μπήκε σε βάρκα και κάτω από άγνωστες συνθήκες έφτασε στην Αλεξανδρούπολη. Οταν εντοπίστηκε από την αστυνομία έδειξε την ταυτότητά του, κατήγγειλε τις διώξεις που υπέστη και ζήτησε πολιτικό άσυλο, παραμένοντας αντιρρησίας συνείδησης και ακτιβιστής της ειρήνης.

Για όλες τις δραστηριότητές του στην Τουρκία δεχόταν καθημερινά απειλές για τη ζωή του. Τόσο από την τουρκική αστυνομία και στρατονομία, όσο και από άγνωστους με απειλητικά μηνύματα

Kaynak

....

11 Aralık 2021 Cumartesi

SÖYLEŞİ | Mert Kaya: “Yunan asıllı olduğumu nasıl keşfettim…”

 Nikos Aslanidis tarafından yapılan röportaj www.makthes.gr sitesinde “Türk sosyolog-yazar MTK'ya ‘Aile tarihim hakkında yazdığım için bana hain denmemeli’ dedi” alt başlığıyla yayınlandı. Özgür Gelecek okurları için çevirdik


Rahmetli yazar George Andreadis, yaptığı her konuşmada, Pontus’taki Soykırım sırasında yaklaşık 100.000 Rum çocuğun yetim kaldığını vurguladı. Amerikan insani yardım kuruluşları, 25.000 çocuğu topladı ve bunlardan 10.000’i evlat edinilmek üzere ABD’ye gönderildi. Kalan 15.000 çocuk, İstanbul’daki Patrikhaneye teslim edildi ve oradan Syros ve İyon Adaları’ndaki yetimhanelere götürüldü.

George Andreadis’e göre, Türkiye’deki yetimhanelere kalan 75.000 çocuk, Genitsar’ların (Yeniçeriler kastediliyor, devşirme anlamında) son ve en kötü şekliydi… Rumlar anne babalarını katledildikleri için öksüz kaldılar ve Türk propagandasıyla büyüdüler!

Mert Kaya, 1990 yılında İzmir’de doğdu ve sosyolog olarak çalışıyor. Mübadele sonrası Türkiye’de kalan yetim bir çocuğun torunu olduğunu ortaya çıkardı. Kitabı yakın zamanda Yunanca yayınlandı: “1919-1925 döneminde Küçük Asya Rumlarının İslamlaşması“, Kyriakidis Yayınları.

 

– Yunan asıllı olduğunuzu nasıl keşfettiniz?

– Tesadüfen… Unutmanın olmadığına, yerine koymanın olduğuna inanıyorum. Ailem gerçek tarihi ve hafızayı yeni ve yanlış olanlarla değiştirdi. Tüm aile üyelerim geçmişi sakladı. Ben 10 yaşındayken, büyük teyzelerimden biri Yunanistan’ı ziyaret etti.

Döndüğünde tüm aileyi aradı ve bize yaşlı bir adamın Türkçe konuşup el sıkışırken çekilmiş videosunu gösterdi… Şok oldum… Bu adam kimdi ve neden Yunanistan’da yaşıyordu? Sorularıma kimse cevap vermedi. Bana söylendi ki oraya taşındı…

Lisede tarihe ilgim arttı. Çok okuyordum. Hep amcamızı sordum. Bir keresinde Yunan askerleri tarafından yakalanıp Hıristiyanlaştırıldığı söylendi… Ama Bitlis’te yaşıyorlarsa bu nasıl oldu? Yunanistan ile Bitlis arasında hiçbir bağlantı yoktu. Üniversitede öğrenci kulüplerinde çalışmaya ve Türkiye’de azınlık hakları üzerine çalışmaya başladım. Çok okuyordum ama tarihimizde bazı eksikler vardı. Daha fazla yoğunlaştım ama bana Pontuslular, Rumlar vb. hakkında hiçbir şey söylemediler.

– Yunanistan’daki akrabalarınızı bulmaya çalıştınız mı?

– Teyzem zaten akrabalarımızla iletişimdeydi ama onlardan hiç bahsetmedi. Bir gün beni aradı çünkü Atina Olimpiyatları nedeniyle telefonlarda değişiklik oldu ve bağlantı koptu. Onlarla tekrar iletişime geçmek istedi ve benden yardım istedi. Bana bütün mektupları gösterdi ama bulamadım. 2013 yılında Erasmus eğitimim için Almanya’ya gittiğimde, mektupların gönderildiği Serez’in Livadochori köyünden insanlara mesaj gönderdim.

Bir kişi bana “Bilmiyorum” yazdı ama Türkçe bilen birine yönlendirdi ve bu kişinin bizim akrabamız olduğu ortaya çıktı… Böylece hikayemizin detaylarını öğrenmiş oldum. Akrabalarımızı yeniden buldum ve 93 yıl sonra iletişime geçtik. Onları dört kez ziyaret ettim, biri annem ve teyzemle birlikteydi. Ailemizin detaylarını öğrendim. Şimdi Vezirköprü olarak adlandırılan Pontus’taki köylerinden askerlerin onları nasıl Bitlis’e göç etmeye zorladığını biliyorum. Küçük bir çocuk olan İshak dede, Kürt bir ailede kalıp 1924’te Müslüman oldu. Ağabeyi Yunanistan’a geldi ve kardeşler 40 yıl sonra Bitlis’te tekrar bir araya geldi. Bu görüşmeden sonra dede İshak İzmir’e taşınmaya karar verdi…

Ailemin tarihini öğrenir öğrenmez tarih kitaplarını araştırmaya ve birçok belge okumaya başladım. Bazı konferanslarda iki kardeşin geçmişinden bahsettim ve bazı insanlar bana aile hikayeleri hakkında mesajlar gönderdi. Çember genişledi. Birçok insan bana Yunan atalarından bahsetmek istedi. Tüm bilgileri toplamaya ve tezimi yazmaya karar verdim. Gerçeği yazmaya karar verdim çünkü birinin yapması gerekiyordu…

– Tezinizi yaparken herhangi bir zorlukla karşılaştınız mı?

– Tabi ki yaşadım. Ancak devam ettim. Çok sayıda tehdit mesajı aldım. Bazı yerel gazetelerde ve sosyal paylaşım sitelerinde vatan haini olarak etiketlendim… Üniversitelerde araştırma görevlisi olarak da tez konumdan dolayı üç kez reddedildim. Bunu yazmadan önce, profesörüm beni olası zorluklar konusunda uyardı ancak büyükanne ve büyükbabamın ruhu hakkında yazmam gerekiyordu. Çalıştığım kurum birkaç kez sosyal medya mesajlarımı silmem konusunda beni uyardı. Onları silmek zorunda kaldım.

Gerçek hikayeleri yazdım, yeni bir şey yaratmadım. Dedemin acılarını yazdım ama yine de korkuyorum çünkü Türkiye’nin günlük siyaseti çok değişken. Bugün cümlelerimi kurarken çok dikkatli oluyorum çünkü bir yanlış anlaşılma olabilir. Ben hain değilim, Anadolu’yu milliyetçilerden daha çok seviyorum çünkü çok kültürlü gerçekleri biliyorum.

– “Rum Pontuslu olduğumu söylemekten çekinmiyorum” demişsiniz. Bu açıklama nedeniyle başının belaya girmesinden korkmuyor musun?

– Pontos, Anadolu tarihinin bir gerçeğidir. Bugün Karadeniz dediğimiz bir bölgenin adıdır. Aile geçmişimi ben oluşturmadım. Dinledim, mektupları okudum ve gerçeği buldum. Anne tarafım Yunan kökenli Pontuslu. Kürt, Türk veya Çerkez’im demekle aynı şey bu. Ailemin kökeni Pontus Rum’u ve bunu söylemekten çekinmem. Dürüst olmak gerekirse, korkuyorum ve ailem de korkuyor. Çevremdeki herkes bu konuda endişeli ama gerçek bu.

Ne yapmalıyım? Aslında ben kimliklere inanmıyorum. Bana göre tüm kimlikler yapay ama insanlara eskiden burada yaşadıklarını hatırlatmak için Pontius’un Rum kimliğini kullanmam gerektiğini hissediyorum. Bu, benim için bir tür görev. İnsanlara burada Yunan olduklarını ve benim hala burada olduğumu hatırlatmak istiyorum. Birçok nedenden dolayı saklanıyoruz. Halkın; baskıları, milliyetçi siyasetleri, azınlık hakları kadar tarihi saklama nedenlerini de tartışmasını istiyorum… Dinlersek ve birbirimizin acısına ağlarsak birbirimizi anlayabiliriz diye düşünüyorum…

– Bugünkü Türkler, o dönemde İslamlaşan Rumların tarihini biliyor mu?

– Rumların Anadolu’da din değiştirmelerinin iki ana sorunu vardır. Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat/İslahat yasalarından (1839-1856) sonra 19. yüzyıldaki ünlü din değiştirme süreci. Karadeniz bölgesinden Stavriotlar ve Cromnianların meselelerini kastediyorum. Daha az bilinen bir diğer konu ise mübadele döneminde (1922-1924) Yunanlıların din değiştirmesidir. Benim konum ikincisi. Tezimden önce bununla ilgili bir iki makale vardı ama mübadele döneminde Rumların Türkiye’de kalabilmek için gönüllü olarak nasıl Müslüman olduklarından bahsetmişlerdi.

Bu makaleler, gönüllü dönüşümle ilgili kayıtlardan geldi. Bu makaleler, kaçırılan kadınlardan, kayıp çocuklardan veya çocukların zenginlerin evlerinde nasıl hizmetçi olduklarından bahsetmedi. Tezim sadece bir veya iki hikaye olmadığını söylüyor. Fazlası var. Ben tarihçi değilim, sosyoloğum ve kendilerinin unutmaya nasıl zorladıklarına ve neden sonra hatırlamaya başladıklarına odaklanıyorum. Neden torunlarla konuşmaya başladılar? Burada hafızanın gücünü görüyoruz. Ancak Türkiye’deki insanlar bugün Türkiye’de İslamlaşmış Rumlar olduğunu hala bilmiyorlar.

– Kitabınız Yunanca yayınlandığında Yunanistan’da tepkiler ne oldu?

– Tepkiler şaşırtıcıydı. Sosyal ağlardan çok sayıda destekleyici mesaj aldım. Birçok Yunan bana kendi aile hikayeleri hakkında mesajlar gönderdi. Bazıları bana İslamlaştırılan ve Türkiye’de kalan akrabalarından bahsetti. Akrabalarımı bulduktan sonra Yunanistan’a gittiğimde bazı köylüler beni görmeye geldiler ve Türkiye’de de akrabaları olduğunu ama ilişkileri olmadığını söylediler.

Yalnız olduğumu, aile geçmişimin özel bir hikaye olduğunu ve büyükbabamın sadece şanssız bir adam olduğunu düşünüyordum ama hayır. Sonunda yalnız değildim. Kitabım Türkiye’de yayınlandığında tehdit mesajlarının yanısıra farklı mesajlar da aldım. Birçok insan aile hikayeleri ve Yunan ataları hakkında konuşmaya başladı. “Dedemle anneannemin akrabası yok, 1920-30’lu yıllarda yalnızdılar, biz de Yunan kökenli olabilir miyiz?” diye sormaya başladılar. Bu soruyu sormak çok önemli çünkü bu, katı Türk milli duvarında bir delik açmak gibidir.

– Bu konuda başka bir kitap yazmayı düşünüyor musunuz?

– Şu anda doktorama devam etmekteyim. Tezim, İslamlaşmış Yunanlılar arasında hafıza ve kimlik arasındaki ilişki üzerine olacak. Bu proje için 10’dan fazla Müslümanlaşmış Rum aileyle röportaj yaptım ve kimlikleri, duyguları, güvenlikleri, kültürleri vb. hakkında sorular sordum. Hikayeler-anılar ve kimlikleri arasındaki bağlantıyı araştırmak istiyorum. Gerçek aile hikayeleriyle yüzleştikten sonra ne kadar değiştiklerini. Doktoradan sonra İslamlaşmış Rumların hikayelerini kurgu olarak yazmaya devam etmek istiyorum.

– Son olarak, sizce Yunanlılar ve Türkler nasıl barış içinde yaşayabilirler?

– Yüzleşme anahtardır. Türkiye halkı tarihiyle yüzleşmek zorunda. Birçok eksik parça var. İnsanlar hiçbir sorunu faşist ideolojilerle çözemezler. Yunanlılar ve Türkler birbirini dinlemeli. İki kültür arasında birçok ortak nokta, birçok benzerlik var, ancak bu, çatışmaları çözmenin doğru yolu değil. Benzerlikler çok önemli ama bu benzerliklerin nasıl ortaya çıktığını tartışmamız gerekiyor.

Daha önce ve şimdi nasıl birlikte yaşayabilirdik, neden artık birlikte yaşayamıyoruz? Ulus-devlet ideolojileri her zaman düşman yaratır. Türkiye’de “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” diye bir söz vardır ama neden? Bu değiştirilmelidir. Yunanlılar ve Türkler birbirlerinin acısına saygı göstermelidir. Örneğin, aile geçmişim hakkında yazdığım için bana hain denmemeli. Ben yazdım, ben yaratmadım. İnsanları göçe zorlayan, Müslümanlığı kabul ettiren, hikayelerini gizleyen, yıllarca ailelerinden ayrı yaşamaya zorlayanları suçlamalıyız. Dedem ailesinden ayrıldığında sadece 12 yaşındaydı. Bu çocuğa üzülmeliyiz. Ne kadar korktuğunu ve ne kadar yalnız hissettiğini düşünmeliyiz. Belki bu tür hikayelere saygı duyarak Türkiye ile Yunanistan arasında yeni köprüler kurabiliriz.

* 28 Kasım 2021’de “MTK” da yayınlandı.

https://www.makthes.gr/mert-kaya-pos-anakalypsa-oti-echo-elliniki-katagogi-475271

Kaynak

10 Aralık 2021 Cuma

Mert Kaya: Πώς ανακάλυψα ότι έχω ελληνική καταγωγή

 Συνάντηση της «ΜτΚ» με τον Τούρκο κοινωνιολόγο-συγγραφέα

Του Νίκου Ασλανίδη

Ο αείμνηστος συγγραφέας Γιώργος Ανδρεάδης, σε κάθε του ομιλία, τόνιζε ότι περίπου 100.000 ελληνόπουλα έμειναν ορφανά την περίοδο της Γενοκτονίας στον Πόντο. Οι αμερικάνικες ανθρωπιστικές οργανώσεις συγκέντρωσαν 25.000 παιδιά και από αυτά 10.000 τα έστειλαν για υιοθεσία στις ΗΠΑ. Τα υπόλοιπα 15.000 παιδιά τα παρέδωσαν στο Πατριαρχείο, στην Κωνσταντινούπολη και από εκεί μεταφέρθηκαν στα ορφανοτροφεία της Σύρου και των Ιονίων νήσων.

Σύμφωνα με τον Γιώργο Ανδρεάδη τα υπόλοιπα 75.000 παιδιά κατέληξαν στα ορφανοτροφεία της Τουρκίας και ήταν η τελευταία και χειρότερη μορφή Γενίτσαρων… Μεγάλωσαν με την τουρκική προπαγάνδα ότι έμειναν ορφανοί επειδή οι Έλληνες έσφαξαν τους γονείς τους!

Ο Mert Kaya γεννήθηκε στη Σμύρνη το 1990 και εργάζεται ως κοινωνιολόγος. Όπως αποκάλυψε ο ίδιος είναι απόγονος ενός ορφανού παιδιού που έμεινε στην Τουρκία μετά την ανταλλαγή των πληθυσμών. Πρόσφατα κυκλοφόρησε στα ελληνικά, το βιβλίο του: «Ο εξισλαμισμός των Ελλήνων της Μικράς Ασίας την περίοδο 1919-1925», εκδόσεις Κυριακίδη.


Πώς ανακαλύψατε ότι έχετε ελληνική καταγωγή;


Τυχαία… Πιστεύω ότι δεν υπάρχει λήθη, υπάρχει αντικατάσταση. Η οικογένειά μου αντικατέστησε την πραγματική ιστορία και τη μνήμη με νέα και ψεύτικη. Όλα τα μέλη της οικογένειάς μου έκρυβαν την ιστορία. Όταν ήμουν 10 χρονών, μία από τις μεγαλύτερες θείες μου επισκέφτηκε την Ελλάδα. Όταν επέστρεψε, κάλεσε όλα τα μέλη της οικογένειας και μας έδειξε ένα βίντεο με έναν γέρο που μιλούσε τούρκικα και μας κουνούσε το χέρι… Σοκαρίστηκα… Ποιος ήταν αυτός ο άνθρωπος και γιατί ζει στην Ελλάδα; Κανείς δεν απαντούσε στις ερωτήσεις μου. Μετακόμισε εκεί εγκαίρως, μου είπαν…

Στο γυμνάσιο, το ενδιαφέρον μου για το μάθημα της ιστορίας ήταν αυξημένο. Διάβαζα πολύ. Πάντα ρωτούσα για τον θείο μας. Μια φορά, μου είπαν ότι τον έπιασαν Έλληνες στρατιώτες και τον έκαναν χριστιανό… Πώς έγινε όμως αυτό αφού ζούσαν στο Μπιτλίς. Δεν υπήρχε καμία σχέση μεταξύ Ελλάδας και Μπιτλίς. Στο πανεπιστήμιο, άρχισα να εργάζομαι σε φοιτητικές λέσχες και να μελετώ τα δικαιώματα των μειονοτήτων στην Τουρκία. Διάβαζα πολύ αλλά έλλειπαν κάποια κομμάτια στην ιστορία μας. Επικεντρώθηκα περισσότερο αλλά δεν μου έλεγαν τίποτα για Πόντιους, Έλληνες κ.λπ.

Προσπαθήσατε να βρείτε τους συγγενείς σου στην Ελλάδα;

Ήδη η θεία μου είχε σχέση με τους συγγενείς μας αλλά δεν ανέφερε ποτέ γι’ αυτούς. Μια μέρα, με πήρε τηλέφωνο γιατί λόγω των Ολυμπιακών Αγώνων της Αθήνας, υπήρξαν αλλαγές στα τηλέφωνα και έχασε τη σύνδεση. Ήθελε να επικοινωνήσει ξανά μαζί τους και ήθελε βοήθεια από εμένα. Μου έδειξε όλα τα γράμματα αλλά δεν μπόρεσα να τους βρω. Όταν πήγα στη Γερμανία για την εκπαίδευσή μου στο Erasmus το 2013, έστειλα μηνύματα σε άτομα που ήταν από το χωριό Λιβαδοχώρι Σερρών από όπου στέλνονταν τα γράμματα. Ένα άτομο μου έγραψε «Δεν ξέρω» αλλά με παρέπεμψε σε κάποιον που γνώριζε τουρκικά και όπως αποδείχτηκε το άτομο αυτό ήταν συγγενής μας… Έτσι έμαθα τις λεπτομέρειες της ιστορίας μας. Ξαναβρήκα τους συγγενείς μας και ήρθαμε σε επαφή μετά από 93 χρόνια. Τους επισκέφτηκα τέσσερις φορές, μία από αυτές ήταν με τη μητέρα μου και τη θεία μου. Έμαθα λεπτομέρειες της οικογένειάς μας. Πώς οι στρατιώτες τους ανάγκασαν να μεταναστεύσουν στο Μπιτλίς από το χωριό τους στον Πόντο που τώρα ονομάζεται Vezirköprü. Ο παππούς Ισαάκ που ήταν μικρό παιδί, έμεινε σε κουρδική οικογένεια και έγινε μουσουλμάνος το 1924. Ο μεγαλύτερος αδελφός του ήρθε στην Ελλάδα και ξανασυναντήθηκαν τα αδέρφια μετά από 40 χρόνια στο Μπιτλίς. Μετά από αυτή τη συνάντηση ο παππούς Ισαάκ αποφάσισε να μετακομίσει στη Σμύρνη…

Μόλις έμαθα την ιστορία της οικογένειάς μου άρχισα να ψάχνω σε ιστορικά βιβλία και να διαβάζω πολλά έγγραφα. Σε κάποια συνέδρια μίλησα για την ιστορία των δύο αδερφών και μερικοί άνθρωποι μου έστειλαν μηνύματα για τις οικογενειακές τους ιστορίες. Ο κύκλος επεκτάθηκε. Πολλοί ήθελαν να μου πουν για την ελληνική τους καταγωγή. Αποφάσισα να συγκεντρώσω όλα τα στοιχεία και να γράψω τη διατριβή μου. Αποφάσισα να γράψω την αλήθεια γιατί κάποιος έπρεπε να το κάνει…

Συναντήσατε δυσκολίες όταν κάνατε τη διατριβή σας;

Φυσικά και συνάντησα. Ωστόσο, συνέχισα. Δέχτηκα πολλά απειλητικά μηνύματα. Με χαρακτηρίζουν ως προδότη σε ορισμένες τοπικές εφημερίδες και σελίδες κοινωνικής δικτύωσης... Επίσης, είχα απορριφθεί τρεις φορές ως βοηθός ερευνητής στα πανεπιστήμια λόγω του θέματος της διατριβής μου. Πριν γράψω γι’ αυτό, ο καθηγητής μου με προειδοποίησε για πιθανές δυσκολίες, αλλά έπρεπε να γράψω για την ψυχή του παππού και της γιαγιάς μου. Ο οργανισμός όπου εργαζόμουν με προειδοποίησε πολλές φορές να διαγράψω τις σελίδες μου στα μέσα κοινωνικής δικτύωσης. Αναγκάστηκα να τις διαγράψω γιατί έπρεπε να δουλέψω. Έγραψα τις πραγματικές ιστορίες, δεν δημιούργησα τίποτα καινούριο. Έγραψα για τις λύπες των παππούδων μου, αλλά και πάλι φοβάμαι γιατί η καθημερινή πολιτική της Τουρκίας είναι τόσο μεταβλητή. Σήμερα είμαι πολύ προσεκτικός όταν χρησιμοποιώ τα λόγια μου γιατί μπορεί να υπάρξει παρεξήγηση. Δεν είμαι προδότης, αγαπώ την Ανατολία περισσότερο από τους εθνικιστές γιατί γνωρίζω τις πολυπολιτισμικές πραγματικότητες.

Δηλώσατε ότι «δεν διστάζω να πω ότι είμαι Έλληνας Πόντιος». Δεν φοβάστε ότι αυτή η δήλωση θα σας βάλει σε μπελάδες;

Ο Πόντος είναι μία πραγματικότητα στην ιστορία της Ανατολίας. Είναι το όνομα μιας περιοχής που σήμερα τη λέμε Μαύρη Θάλασσα. Εγώ δεν δημιούργησα την οικογενειακή μου ιστορία. Άκουσα, διάβασα τα γράμματα και βρήκα την αλήθεια. Γιατί να την κρύψω ξανά; Η μητρική μου πλευρά είναι από τον Πόντο με καταγωγή ελληνική. Είναι το ίδιο να λες ότι είμαι Κούρδος ή Τούρκος ή Κιρκάσιος. Η οικογενειακή μου καταγωγή είναι ποντιακή ελληνική και δεν διστάζω να το πω. Για να είμαι ειλικρινής, φοβάμαι και η οικογένειά μου φοβάται. Όλοι οι άνθρωποι γύρω μου αγωνιούν γι’ αυτό, αλλά αυτή είναι η πραγματικότητα. Τι πρέπει να κάνω; Στην πραγματικότητα, δεν πιστεύω τις ταυτότητες. Κατά τη γνώμη μου, όλες οι ταυτότητες είναι τεχνητές, αλλά νιώθω ότι πρέπει να χρησιμοποιήσω την ελληνική ταυτότητα του Ποντίου για να υπενθυμίσω στους ανθρώπους ότι ζούσαν κάποτε εδώ. Αυτό είναι ένα είδος αποστολής για μένα. Θέλω να υπενθυμίσω στους ανθρώπους ότι ήταν εδώ Έλληνες και εγώ είμαι ακόμα εδώ. Απλώς κρυβόμαστε για πολλούς λόγους. Θέλω οι άνθρωποι να συζητήσουν τους λόγους απόκρυψης της ιστορίας, όπως και για τις δημόσιες πιέσεις, την εθνικιστική πολιτική, τα δικαιώματα των μειονοτήτων… Πιστεύω ότι μπορούμε να καταλάβουμε ο ένας τον άλλον, αν ακούσουμε και κλάψουμε ο ένας για τη θλίψη του άλλου…

Σήμερα οι Τούρκοι γνωρίζουν την ιστορία των Ελλήνων που εξισλαμίστηκαν εκείνη την εποχή;

Δύο είναι τα κύρια θέματα προσηλυτισμού των Ελλήνων στην Ανατολία. Η διάσημη διαδικασία μετατροπής τον 19ο αιώνα μετά τους νόμους Τανζιμάτ / Ισλαχάτ (1839-1856) στην Οθωμανική Αυτοκρατορία. Εννοώ τα θέματα των Σταυριωτών και των Κρωμνέων από την περιοχή της Μαύρης Θάλασσας. Ένα άλλο θέμα που είναι λιγότερο διάσημο είναι ο προσηλυτισμός των Ελλήνων στην περίοδο της ανταλλαγής (1922-1924). Το θέμα μου είναι στο δεύτερο. Πριν από τη διατριβή μου, υπήρχαν ένα ή δύο άρθρα σχετικά με αυτό, αλλά ανέφεραν πώς οι Έλληνες έγιναν εθελοντικά μουσουλμάνοι για να παραμείνουν στην Τουρκία, την περίοδο της ανταλλαγής. Αυτά τα άρθρα προήλθαν από αρχεία σχετικά με την εθελοντική μετατροπή. Αυτά τα άρθρα δεν αναφέρονταν σε απαχθέντα κορίτσια, χαμένα παιδιά ή πώς τα παιδιά έγιναν υπηρέτες σε σπίτια πλουσίων. Η διατριβή μου λέει ότι δεν υπάρχουν μόνο μια-δυο ιστορίες. Υπάρχουν περισσότερες. Δεν είμαι ιστορικός, είμαι κοινωνιολόγος και επικεντρώνομαι στο πώς αναγκάζουν τον εαυτό τους να ξεχάσει και γιατί στη συνέχεια άρχισαν να θυμούνται; Γιατί άρχισαν να μιλάνε στα εγγόνια; Εδώ βλέπουμε τη δύναμη της μνήμης. Όμως ο κόσμος στην Τουρκία ακόμα δεν γνωρίζει ότι υπάρχουν σήμερα εξισλαμισμένοι Έλληνες στην Τουρκία.

Ποιες ήταν οι αντιδράσεις στην Ελλάδα όταν κυκλοφόρησε το βιβλίο σας στα ελληνικά;

Οι αντιδράσεις ήταν καταπληκτικές. Έλαβα πολλά υποστηρικτικά μηνύματα από τα κοινωνικά δίκτυα. Πολλοί Έλληνες μου έστειλαν μηνύματα για τις δικές τους οικογενειακές ιστορίες. Κάποιοι από αυτούς μου είπαν για τους συγγενείς τους που εξισλαμίστηκαν και έμειναν στην Τουρκία. Όταν επισκέφτηκα την Ελλάδα αφού βρήκα τους συγγενείς μου, ήρθαν κάποιοι από τους χωρικούς να με δουν και μου είπαν ότι και εμείς έχουμε συγγενείς στην Τουρκία αλλά δεν έχουμε καμία σχέση. Σκεφτόμουν ότι είμαι μόνος, ότι η οικογενειακή μου ιστορία είναι μια συγκεκριμένη ιστορία και ότι ο παππούς μου ήταν απλώς άτυχος τύπος, αλλά όχι. Τελικά δεν ήμουν μόνος. Όταν το βιβλίο μου εκδόθηκε στην Τουρκία, εκτός από απειλητικά μηνύματα, έλαβα και διαφορετικά μηνύματα. Πολλοί άρχισαν να μιλούν για τις οικογενειακές τους ιστορίες και την ελληνική καταγωγή. Άρχισαν να αναρωτιούνται για την καταγωγή τους όπως «ο παππούς και η γιαγιά μου δεν έχουν συγγενείς, ήταν μόνοι τους τη δεκαετία του 1920-30, θα μπορούσαμε να είμαστε και εμείς στην καταγωγή Έλληνες;». Το να κάνεις αυτήν την ερώτηση είναι πολύ σημαντική γιατί είναι σαν να κάνεις μια τρύπα στο αυστηρό τουρκικό εθνικό τείχος.

Σκέφτεστε να γράψετε κάποιο άλλο σχετικό βιβλίο;

Τώρα συνεχίζω το διδακτορικό μου. Η διατριβή μου θα αφορά τη σχέση μνήμης και ταυτότητας στους εξισλαμισμένους Έλληνες. Για αυτήν την εργασία, πήρα συνεντεύξεις από περισσότερους από 10 εξισλαμισμένες ελληνικές οικογένειες και έθεσα ερωτήσεις για την ταυτότητα, τα συναισθήματα, την ασφάλεια, τον πολιτισμό τους κ.λπ. Θέλω να αναζητήσω τη σύνδεση μεταξύ των ιστοριών-αναμνήσεων και της ταυτότητάς τους. Πόσο αλλάζουν μετά από αντιπαράθεση με τις πραγματικές οικογενειακές τους ιστορίες. Μετά το διδακτορικό, θέλω να συνεχίσω να γράφω για τις ιστορίες των εξισλαμισμένων Ελλήνων ως μυθιστόρημα.

Τελικά πως θα μπορούσαν κατά τη γνώμη σας Έλληνες και Τούρκοι να ζήσουν ειρηνικά;

Η αντιπαράθεση είναι το κλειδί. Ο λαός στην Τουρκία πρέπει να αντιμετωπίσει την ιστορία του. Υπάρχουν πολλά κομμάτια που λείπουν. Οι άνθρωποι δεν μπορούν να λύσουν κανένα πρόβλημα με τις φασιστικές ιδεολογίες. Έλληνες και Τούρκοι πρέπει να ακούν ο ένας τον άλλον. Υπάρχουν πολλά κοινά πράγματα μεταξύ των δύο πολιτισμών, πολλές ομοιότητες, αλλά αυτός δεν είναι ο σωστός τρόπος επίλυσης συγκρούσεων. Οι ομοιότητες είναι τόσο σημαντικές, αλλά πρέπει να συζητήσουμε πώς προέκυψαν αυτές οι ομοιότητες. Πώς μπορούσαμε να ζήσουμε μαζί πριν και τώρα, γιατί δεν μπορούμε να ζήσουμε πια; Οι ιδεολογίες του έθνους-κράτους δημιουργούν πάντα εχθρούς. Υπάρχει μια κοινή παροιμία στην Τουρκία «Ο Τούρκος δεν έχει φίλο παρά τον Τούρκο», αλλά γιατί; Αυτό πρέπει να αλλάξει. Έλληνες και Τούρκοι πρέπει να σέβονται ο ένας τη θλίψη του άλλου. Για παράδειγμα, δεν πρέπει να με χαρακτηρίζουν ως προδότη επειδή έγραψα για την οικογενειακή μου ιστορία. Εγώ την έγραψα, δεν τη δημιούργησα. Πρέπει να κατηγορήσουμε τους ανθρώπους που ανάγκασαν τους ανθρώπους να μεταναστεύσουν, να ασπαστούν τον μουσουλμανισμό και να κρύψουν τις ιστορίες τους, τους ανάγκασαν να ζήσουν χωρίς τις οικογένειές τους επί πολλά χρόνια. Ο παππούς μου ήταν μόλις 12 ετών όταν χώρισε από την οικογένειά του. Πρέπει να στεναχωριόμαστε για αυτό το παιδί. Πρέπει να σκεφτόμαστε πόσο τρόμαξε και πώς ένιωθε μόνος. Ίσως μπορούμε να δημιουργήσουμε νέες γέφυρες μεταξύ Τουρκίας και Ελλάδας με σεβασμό σε αυτού του είδους τις ιστορίες.

*Δημοσιεύθηκε στη "ΜτΚ" στις 28 Νοεμβρίου 2021

Kaynak

4 Aralık 2021 Cumartesi

Papa Francis: "Yunanistan olmasaydı dünya bugünkü gibi olmazdı"


Roma Katolik Kilisesi lideri Papa Francis, Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou ile bir araya geldi.

“Sizi özel bir onur ve duyguyla karşılıyorum” diyen Sakellaropoulou, konuşmasının başında, Papa'nın ziyaretinin büyük bir sembolik değere sahip olduğunu vurguladı.

Ayrıca COVID-19 salgını ve aşılar hakkında da konuştu ve dünya çapında aşı olasılığının en büyük adalet sorununa indirgendiğini vurguladı.

Sakellaropoulou, Ayasofya'ya bile atıfta bulunarak, Katedral'in camiye dönüştürülmesi sırasında aldığı pozisyon için Papa Francis'e teşekkür etti.

Papa Francis duygulu bir konuşmada şunları söyledi: “Bu şanlı şehirde bulunmaktan onur duyuyorum. Bu topraklara hacı olarak geliyorum.

Atina ve Yunanistan olmasaydı, Avrupa ve dünya bugünkü gibi olmazdı.

“Buradan Doğu ile Batı'yı birleştiren İncil'in yolları geçti.

"Burada, Sokrates'e göre insan kendini yurttaş gibi hissetmeye başlıyordu.

“Burada insan politik bir varlık olduğunu anladı. Demokrasi burada doğdu.

“Bugün sadece Eski Kıta'da değil, Cumhuriyet'te bir gerileme var.

“Herkesin katılımı, yalnızca hedeflere ulaşmak için değil, aynı zamanda kim olduğumuzu ortaya çıkardığı için de temeldir.”

Papa şöyle devam etti: “Önyargıdan katılıma geçmek için birbirimize yardım edelim.

“Bizi farklı cephelere itmesi gereken motivasyon bu.

“Pandemiyi ve hepsinden öte yoksulluğu düşünüyorum.

"Büyük Homeros destanının öğrettiği gibi, büyük yolculuk genellikle tek yoldur."

Papa daha sonra pandemiye atıfta bulundu ve herkese bakma hakkını vurguladı.

Yaşlılara atıfta bulunurken, dediği gibi “bir halkın bilgeliğinin bir işareti”.

Papa, konuşmasında Yunan ulusal kahramanı Theodoros Kolokotronis'in bir sözünü kullandı: “Tanrı Yunanistan'ın özgürlüğüne imza attı”. 

 

 




Soykırım mağdurları olan bizler son yolculuğunda saygiyla Ali Ethem’in önünde eğiliyoruz

 Yannis Vasilis Yaylali

Ben sevgili Ali Ertem ile dizlerinin üzerinde iki büklüm olmuş vucuduyla Pontos soykırımı anıtı önünde saygısını sunarken tanıdım.

Ali Ertem / Selanik
soykırım anıtı 

Pontos soykırımının 100.yılı (2019) nedeniyle Selanik'te ki programda ben de bir konuşma yapacaktım.Her zaman olduğu gibi sevgili Selay Ertem ve Ali Ertem dostlarımız da Yunanistan-Selanik'te  yani yaşadığımız soykırımın 100.yılında da yanı başımızdaydılar.Ali Ethem, eşi ve yoldaşı  Selay Ethem saygılarını göstermeleri için herkesin yaptığı gibi dernekleri adına çelenk koymaları bekleniyordu ama çelenk koyma sırası onlara gelince biran da Pontos soykırımı anıtı önünde dizlerinin üzerinde anıtın önüne eğildiler, sanki kimse böyle bir hareket beklemiyordu, bir anda herkes o tarafa dikkat kesilmişti, müthiş duygulu anlar yaşanmıştı, yaşamıştık.

Aslında Avrupa'nın bazı ülkelerinde buna benzer sahneler yaşanmıştı ama bir farkla orada dizleri üzerinde saygısını gösteren ve soykırım mağdurlarından özür dileyen soykırımı yapan ulusun devlet yetkilileriydi. Oysa Ali Ertem tam aksine onların da mağduruydu.Türk devleti yetkilileri bu olgunluktan oldukça uzak olunca Ali Ethem kendi halkı adına o sorumluluğu üstlenmiş oldu ve asla hafızalardan silinmeyecek, unutulmayacak o anı bize armağan etmişti. Soykırıma uğratılmış halkların vefalı dostu, güzel insan Ali Ertem'i kaybetmenin  şaşkınlığı ve üzüntüsü içerisindeyiz,yeri asla dolmayacak. Ali Ertem oldukça sevilen enternasyonalist bir devrimci ve soykırıma uğratılmış halkların kadim dostuydu.Ben kısaca hem Pontos Helenlerinin hem de Avrupa'da ki arkadaşlarının merhum Ali Ertem ile ilgili kısa mesajlarını sizlerle paylaşmak istiyorum .Avrupa'da Ali Ertem'e en uzun arkadaşlık yapmış olan ve en kidemlimiz olan Doğan abi ile başlayalım isterim, sonra sırasıyla devam edeceğiz.

Sürgünde yaşayan gazeteci-yazar Doğan Ozgüden :

"Ezilen azınlıkların soykırım, katliam ve zulümlerine karşı mücadeleye karışan devrimci arkadaşlarımızdan biri olarak her zaman hatırlanacak."

"Avrupa Sürgün Meclisi (ASM) az önce Frankfurt Almanya ‘da, Soykırım Karşıtları Birliği ( SKD ) başkanı sevgili arkadaşımız Ali Ertem’ in vefatını açıkladı. Arkadaşımız Doğan Akhanlı ‘ nın birkaç hafta önce vefatından sonra, özgürlük ve demokrasi hareketi ve soykırımların inkarına karşı ikinci büyük kayıp.1950 ‘ te bir köyde doğdu. Koçhisar, Ali Ertem genç yaşta özgürlük ve sosyal adalet mücadelesine katıldı.Türk devletinin baskısı nedeniyle 1964’te Almanya ‘ ya geldi. Ertem yoldaşlarıyla birlikte 26 Eylül 1998 tarihinde Frankfurt’ta Soykırım Karşıtları Birliği (SKD) kurdu. Ali Ertem ve eşi Selay Ertem, Ermeni yazar Hovsep Hayreni eşliğinde Info-Turk Vakfı ve Güneş Atölyeleri ‘ ni ziyaret etti. Ziyaretlerinde, Avrupa genelinde Soykırım Karşıtları Birliği ‘ nin (SKD) yaptığı inkarcılıkla mücadele hakkında detaylı bilgi verdiler.

Ali Ertem Doğan Ozguden ile 

Başta eşi Selay Ertem olmak üzere tüm aile fertlerine, arkadaşlarına, güreş arkadaşlarına ve başsağlığı diliyoruz.ASM ‘ nin altını çizdiği gibi Ali Ertem, ezilen azınlıkların soykırım, katliam ve zulümlerine karşı mücadeleye karışan devrimci arkadaşlarımızdan biri olarak her zaman hatırlanacak."

SKD : Ermeni, Asuri-Süryani, Pontus-Helen ve Kürt halkı gibi diğer ezilen halklar da iyi bir dostunu kaybetmiştir.

Sevgili Dostumuz ve Derneğimizin başkanı Ali Ertem için yastayız

2 Aralık 2021 sabahı sevgili dostumuz Ali Ertem beklenmedik ve vakitsiz bir zamanda ölümsüzlük kervanına katıldı.

Soykırım Karşıtları Derneğinin (Verein der Völkermordgegner e.V.) kurucusu ve başkanı olan Ali Ertemi, Türkiye’de işlenen soykırımların tanınması için yılmadan çalıştı, emek harcadı.

Dostumuz ve Başkanımız Ali’nin yasını tutuyoruz. Bıraktığı boşluk kapatılamaz.
Ali, cesareti, kararlı tavrı ve tavizsiz savunduğu inançları ile hem insan hem de siyasi aktör olarak bizi her zaman etkilemiştir. Ermeni, Asuri-Süryani, Pontus-Helen ve Kürt halkı gibi diğer ezilen halklar da iyi bir dostunu kaybetmiştir. Türkiye’deki soykırımların tanınması ve kınanması için mücadele edenler en önde gelen ve en inançlı mücadele yoldaşlarından birini kaybetmiştir.

Ali Derneğimizin önde geleni ve lokomotifiydi. Ali bir öncüydü, gerçek bir devrimciydi, çünkü düşüncelerini sözde bırakmakmayıp bunları somut eylemlere dönüştürmüştür her zaman.
Ali’nin eylem gücü, yaratıcılığı ve net tavrı, Türkiye’deki soykırım tarihinin inkârının karanlığında bize bir ışık olarak yol göstermeye devam edecektir.

Sevgili Ali, bizi çok erken ve beklenmedik bir vakitte terk ettin, senin yasını tutuyoruz. Ama senin emeğinin meyvelerinin boşa gitmeyeceğini de biliyoruz, sevgili dostumuz ve yoldaşımız.

Eksikliğini sonsuza değin hissedip, sonsuza değin özleyeceğiz seni.

Frankfurt, 02 Aralık 2021, Soykırım Karşıtları Derneği “

2 Aralık 2021 Perşembe

POE:Yunanistan Pampontian Federasyonu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri, merhumun ailesine en içten taziyelerini sunar.

Soykırım Karşıtları derneği başkanı merhum Ali Ertem ile ilgili Yunanistan Pampontion Federasyonunun taziye açıklaması aşağıdadır 


BASIN BÜLTENİ

Pontus toplumu, bugün modern koronavirüs pandemisinin komplikasyonlarına yenilerek vefat eden Türk Aktivist Ali Ertem'in talihsiz ölümü hakkında tarifsiz bir üzüntü ve acıyla bilgilendirildi.

 

Ali Ertem bir insan hakları savunucusuydu.  Almanya'nın Frankfurt kentinde yaşadı."Soykırımlara Karşı" derneğinin başkanıydı. Ve atalarımızın maruz kaldığı soykırımı vurgulamak için bir dizi eylemler gerçekleştirdi.Profesör Konstantinos Fotiadis'in 14 ciltlik değerli  eseri olan "Pontus Rumlarının Soykırımı" kitabının  önsözü  yine merhum tarafından yazılmıştı 

Pontus Soykırımı'nın 100. yıldönümünü sembolik olarak kutlayan 19 Mayıs 2019'da, Yunanistan Pampontian Federasyonu tarafından ülke çapında düzenlenen merkezi anma ve onur etkinliğinde, bir çelenk bıraktıktan sonra, kendisi ve karısı anıtta saygıyla diz çöktüler. Selanik'teki Ayasofya meydanında Pontus'un Yunan soykırımı sonsuza dek hafızamıza kazınacak ve Türk zulmünün kurbanları için ebedi bir onur sembolü olacak bir an.

Yunanistan Pampontian Federasyonu Başkanı ve Yönetim Kurulu üyeleri, merhumun ailesine en içten taziyelerini sunar.


Saygılarımla


Yönetim Kurulu için


 Başkan George Varythymiadis


 Genel Sekreter Athena Sotiriadou


Selanik, 2-12-2021

 


Kaynak


POE Eski Başkanı Christos – Dimitrios Topalidis : Bugün hepimiz önde gelen insan ve demokrat Ali Ertem’e saygıyla eğiliyoruz

"Ali Ertem'in ölüm haberi Pontus Helenizmi'nde olduğu kadar her özgür insanı da derinden üzmüştür.

Hayatında seçtiği yol, demokrasi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Hıristiyan nüfuslarının Soykırımı’nın tanınması için, sonuçlarını hesaplamadan, Türkiye’nin faşist rejimine ve devlet dışı gruplara karşı, kendi kendini sürgün etmiş ve değil kendi hayatını bile tehdit eden, onu tüm insan hakları aktivistleri için bir ilham kaynağı ve parlayan bir örnek ve Pontus Helenizminin soykırımcı atalarının anısını ve fedakarlığını haklı çıkarmak için verdiği mücadelede bir rehber kılıyor.

Pontus Rumları, Soykırım’ın tanınması mücadelesinde sadık bir müttefiki kaybeder, Türk halkının önde gelen bir demokratıdir .

19 Mayıs 2019’da Ali Ertem, Yunanistan Pampontian Federasyonu’nun düzenlediği etkinlikte atalarımızın Soykırımı anıtının önünde diz çöktü.

Bugün hepimiz önde gelen insan ve demokrat Ali Ertem’e saygıyla eğiliyoruz."

Kaynak